Çözüm odaklı yaklaşmak

Çevrenizde ve hayatınızda olan insanlarla zaman zaman sorunlar yaşamamak neredeyse imkansızdır. Bu sorunları arkadaşlığı, dostluğu ya da ilişkiyi zedelemeden veya koparmadan ele alabilmek, konuşabilmek hem sizin hem de sorun yaşadığınız kimsenin menfaatinedir(*). Bunu da diyalogda “Sevecen sorular” sorarak sağlayabilirsiniz.

Bir diyalog 3 temel işlemden oluşur: (1) dinlemek, (2) açıklama/bilgi/cevap vermek ve (3) soru sormak. Bu üç işlemde nelerden kaçınalım ve neleri kullanalım?

İlk adım: Hangi kulakla dinlediğiniz çok önemlidir; siz “pozitifleri seçmek” üzere dinleyin.

Art niyet, kandırmaca ve kusur bulmak niyetiyle dinlerseniz, konuşmada buna işaret ettiğini düşündüğünüz kelimelere ve cümlelere (negatiflere) kulak kabartır ve onları seçersiniz. Sonra da bunları, çoğu kez bağlamından çıkarıp, karşınızdakine eleştiri ve soru olarak yöneltirsiniz. Oysa anlamak, yardım etmek, kazanmak ve kazandırmak, yakınlık kurmak ve ilişkiyi pekiştirmek maksadıyla dinlerseniz, nihayetinde konuşmada bunları ima eden kelime ve cümleleri (pozitifleri) seçip çıkartırsınız. Ardından yönelttiğiniz sorular da bu pozitifler üzerine temellenir. Siz bu ikincisini yapın.

İkinci adım: “Sevecen sorular” sorun.

Diyaloglarda kullandığımız soruları, yönelttiğimiz kimselerde uyandırdığı hislere göre (1) sevimsiz, (2) sevecen ve (3) nötr sorular olarak üçe ayırabiliriz.

Sevimsiz sorular; “Neden”, “Niçin” ve “Niye” ile başlayan veya bunları içeren sorulardır. Bu sorular doğası gereği muhatabını savunmaya geçmeye sevk eden diğer bir deyişle hesap soran ve yargılayan sorulardır. Neticede karşınızdaki kişide negatif duygular uyandırır ve bu duygular yaşanırken yapıcı bir iletişimi sürdürmek ve mutabakata varmak zorlaşır. İki kişi arasında geçen böyle bir diyalog örneği veriyorum:

(A): Ona neden öyle davrandın? Niçin böyle söyledin?

(B): Niye böyle davrandığımı sana açıklamak zorunda değilim. Hem bu seni neden ilgilendiriyor ki? Aslında biraz düşünsen bal gibi anlarsın neden böyle davrandığımı ama düşünmek işine gelmiyor.

(A): Tamam, bu seninle onun arasında bir durum. Haklısın beni ilgilendirmez ama sana yakıştıramadım doğrusu.

(B): Bıktım senin bu “ama”larından.

(A): Ben alt tarafı merak ettim ve yardımcı olmak istedim ama sen olayı nerelere götürdün. Niye böyle tepki gösteriyorsun anlamıyorum?

Yukarıdaki örnek diyalogda taraflar birbirine “(Böyle davranırken, bunu söylerken) Neler düşündün/düşünüyorsun?”, “Aklından neler geçti/geçiyor”, “Biraz konuşmak, anlatmak ister misin?”, “(Peki sen) Ne olsun istiyorsun, (senin) fikrin nedir?” biçiminde sorular sorsalardı bu konuşma muhtemelen karşılıklı katkı vermeye ve bir işbirliğine dönüşebilirdi. Sevecen sorulardan kastettiğim tam da budur; anlamaya, yakınlaşmaya, işbirliği aramaya ve olumlu ihtimaller yaratmaya hizmet eden sorular. Karşınızdakinin aklından nelerin geçtiğini, bu kararı nasıl aldığını, neler düşündüğünü ve fikrini öğrenmek istiyorsanız, onu bu şekilde sorun. Böylesi sorular aynı zamanda içinde saygı ve nezaket barındırır.

Son adım: Açıklamalarınızda “Evet ama…”,  “Haklısın ama…” ve “Doğru söylüyorsun ama…” ifadelerinden kaçının. Çünkü bu ifadeler itiraz ve muhalefet içerir ve görüş ayrılıklarını daha da arttırır. Neticede sohbetin enerjisini tüketir ve konuşma bir süre sonra “kim haklı çıkacak” tartışmasına döner. Bunun yerine karşınızdakinin söylediklerine “katkı verin” ve yapıcı ve çözüm odaklı olduğunuzu gösterin. Bunun için “Evet [Doğru] [Haklısın], şunları eklemek isterim…”, “Evet [Doğru] [Haklısın], bir de şu noktalar var…”, “Evet [Doğru] [Haklısın], izin verirsen şimdi ben de kendi görüşlerimi (kendi bildiklerimi) paylaşabilir miyim…” biçiminde ifadeleri kullanın.

Elbette size sevecen sorular sorduğunuzda ve “ama” kelimesini kullanmaktan kaçındığınızda “her şey güzel olacak” biçiminde bir garanti veremem. Ancak şunu kesin olarak söyleyebilirim. (1) Sorun yaşadığınız kimse ile aranızdaki gemileri yakmamış olursunuz; ilerisi için ona kapıyı açık bırakırsınız. (2) Soruna anlayış ve nezaketle yaklaşmak ve konuşmayı sonuna kadar bu biçimde sürdürmek size iyi hissettirecektir(*).

(*) Kendine inanan kimselerin ellerini yıkamadan sofraya oturup yemek yediklerini eleştiren muhalif birine İsa peygamber şöyle bir cevap verir: “İnsanın ağzından giren şeyler onu kirletmez, ağzından çıkan şeylerdir onu kirleten”.