Danışan yalan söylerse, olayları çarpıtırsa

Danışan psikoterapiye (ya da koçluğa) kendi ve hayatı hakkında en doğru kararları verebilmek ya da başka bir deyişle en doğru seçimleri yapabilmek için gelir. Seans(lar) sonunda birtakım kararlar alacak ve sonra bunu hayatına geçirecektir. Böylece kendinde ve hayatında arzuladığı değişimleri başlatacaktır. Kısa bir örnek vermek istiyorum: Uzun saatler boyu ve hak ettiğinin altında bir maaşa çalıştırılan, aşırı kıskanç erkek arkadaşı tarafından tüm sosyalliği kısıtlanmış, bir süre önce de panik ataklar yaşamaya başlayıp defalarca acile başvuran ve ardından da adeta “hastalık hastası” derecesinde vücudunu dinleyerek sürekli internetten tıbbi hastalıklar okuyup kendine yakıştıran bir kadın danışanı düşünün. Panik atak yaşamasına rağmen acile başvurmamak, tıbbi hastalıklar konusunda araştırma yapmayı bırakmak, psikiyatristin yazdığı antidepresanı düzenli kullanmak, patronu ile konuşup hakkını savunmak ve hatta işini-kariyerini değiştirmek, adeta ruhsal enerjisini tüketen ilişkisini sonlandırmak… Bunlar hep birer karardır.

Danışanlar kendileri için en doğru kararı alırken ya da ona en iyi gelecek seçimi yaparken pek çok faktörü hesaba (katmalıdırlar ve) katarlar. Bunu matematik denklemi gibi formüle edecek olursak; “y” danışanın alacağı en doğru karar ve “a, b,c, d…” danışanın göz önünde bulundurması gereken faktörler (değişkenler) olsun, şöyle bir formül ortaya çıkar;

 y= a + b + c + d + …….

Terapist (ya da koç) danışanın kararına (seçimine) etki edecek bu faktörlerin hepsini bilmeli midir? Soruna ve sorunların kaynağını bulmaya odaklanan terapiler ile Çözüm odaklı terapi tam da bu noktada birbirinden ayrılır.

Sorun odaklı terapilere göre:

Danışanlar terapistine açık olmalı, yaşadığı sorunlar her neyse tüm boyutlarıyla olan biteni anlatmalı, duygularını ve düşüncelerini açıkça paylaşmalıdır. Yoksa terapi süreci eksik kalır, ilerleme olamaz ve neticede danışan kendisi için en doğru kararları veremez. Tüm terapistler (koçlar) çok iyi bilir ki danışanların unuttuğu için anlatmadığı şeyler olduğu gibi terapistinden gizlediği ve bazen de yalan söyledi noktalar vardır. Dolasıyla terapist (koç) biraz şüpheci olmalı ve sezgilerini kullanmalıdır. Bazı durumlarda danışanların üzerine gitmeli ve yüzleştirme (confrontation) yapmalıdır. Terapist tüm bunları iyi niyetle ve danışana hizmet etmek amacıyla yapar. Ancak danışanlar bu şüpheyi ve güvensizliği hemen hissedebilir ve hissettiklerinde de terapötik (koçluk) ilişki yara alabilir. Üstelik fizik derslerinden hatırlayacağınız etki-tepki yasasının (#) bir benzeri ortaya çıkabilir; terapist (koç) danışanın üzerine gittikçe danışan da bir o kadar savunmaya geçer. Neticede terapistte, danışanın değişim yolundaki motivasyonuna inanç azalabilir ve terapist ümitsizliğe kapılabilir. Bu noktadan itibaren de terapi (koçluk) süreci verimsiz geçen seanslara dönüşür.

Çözüm odaklı terapiye göre:

Terapist danışanın verdiği bilgilerle-paylaşımlarıyla yetinir; bu bilginin güvenirliğini sorgulamaz ve danışanı sıkıştırmaz. Danışanın mahremiyetini dikkate alır, mahcup etmemeye özen gösterir. Ona çözüm odaklı sorular sorar ve çözüm odaklı bir kulakla onu dinler. Yukarıdaki formülde anlatmaya çalıştığım biçimiyle terapistin, danışanın kendi hakkında en doğru kararı vermesi (en isabetli seçimi yapması) için göz önünde bulunduracağı tüm faktörleri bilmesine gerek yoktur. Önemli olan sorularıyla danışanın kafasında bu faktörleri ve bu faktörlerinin her birinin “ağırlığını” onun farkına vardırmaktır. Bunu bir örnek vaka üzerinden açıklamak istiyorum.

Emre iki yıllık evli ve evliliğindeki sorunlar son dönemde şiddetlenmiş. Karısına göre sorun Emre’nin alkol aldığında dozunu kaçırması ve bir de ölçüsüzce para harcaması. Emre haftada bir gün arkadaşlarıyla yemeğe çıkarmış ve özellikle son bir yıldır her seferinde çok fazla alkol alıyormuş. Yalnızca bununla da kalmıyor bazı kereler o sarhoş haliyle araba kullanarak eve geliyormuş. Kredi kartıyla eşine bilgi vermeden çok pahalı eşyalar alıyor ve bu da ortak bütçeyi ciddi biçimde etkiliyormuş. En son bir ay önce hiç de ihtiyacı yokken çok pahalı bir saat alması ve aynı hafta arkadaşlarıyla akşam yemeğinde aşırı alkol alıp eve arabayla dönmesi ve arabayı park ederken garaj duvarına vurması bardağı taşırmış. Karısı o günden beri Emre’ye küs, çok zaruri durumlar hariç konuşmuyormuş. Emre bu durumdan çok etkilenmiş ve bu işindeki performansına da olumsuz biçimde yansımış.

Bu sabah ekip toplantısının ardından müdürü Emre’yi odasına çağırdı:

Müdür: Emre son günlerde sende bariz bir durgunluk ve dalgınlık gözlemliyorum. Takım arkadaşların da benzer şeyler söylediler. Bugün de bir müşteri senin bir hata yaptığını bildirdi. Konuşmak ister misin, 10-15 dakika bir zamanım var.

Emre: Haklısınız, kafam çok yoğun… Şöyle ki… Benimle yaşıt olan bir kuzenim var, evliliğinde sorunlar yaşıyorlar. Karısı ondan çok şikayetçi ve “ayrılmak” lafı etmiş. Onların bu durumuna üzülüyorum, elimden de bir şey gelmiyor. Durgunluğum, dalgınlığım bu yüzden. [Gizlemek]

Müdür: Anladım. Senin için çok zor olmalı… Peki benim yapabileceğim bir şey var mı, sana nasıl bir yardımım dokunabilir?

Emre: Bana akıl verebilirsiniz, yön gösterebilirsiniz. Çünkü kuzenimi ve onun eşini çok seviyorum ve evlilikleri bozulsun istemiyorum. [Değişim isteği]

Müdür: Tabii ki… Karısı kuzeninin kendinde neleri değiştirmesini istiyor? [Çözüm odaklı soru]

Emre: Aslında kuzenimde öyle çok önemli bir sorun yok. Arada arkadaşlarıyla yemeğe gittiğinde bir iki kadeh fazla içiyor [Minimize etmek]. Bir kere de alkollü araba kullanmış ama usta şofördür ve alkollü de olsa çok dikkatli araba kullanır… Bir de bazı alışverişlerini eşine söylememiş galiba. Karısı da kredi kartlarından ödemeleri görünce olayı büyütmüş [Minimize etmek]. Yani bu iki durum var. Mümkünse hiç alkol almamasını ve bir de harcama yapmadan önce karısına bildirmesini istiyor.

Müdür: Diyelim ki kuzenin karısının istediği yönde kendini değiştirdi. Bu karısının hayatında neleri değiştirir? [Çözüm odaklı soru]

Emre: Hıımmm… Mutlu olur… Kafası rahatlar. Ekonomik kaygıları azalır. Çünkü gelecek korkusunu yani maddi olarak kötüye gitme korkularını çok yaşayan biri. Kocasının bazı harcamaları ortadan kalkacak. Bir de alkollü araç kullanma yüzünden kocası ehliyetini kaybederse işinden de olur. Bu risk de karısını korkutuyor sanırım… Karı-koca biraz maddi birikim yapıp işlerinde de her ikisi terfi aldıktan sonra çocuk yapmayı istiyor… Sanırım karısının hayatında bunlar değişir. [Ortak gelecek]

Müdür: Karısı böyle değiştiğinde kuzeninin hayatında neler değişir? [Çözüm odaklı soru]

Emre: Kuzenim de çok mutlu olur. Evliliği oturur, çünkü eşi insan olarak çok kaliteli, aklı başında ve çalışkan biri. Böyle birini bir daha bulamaz… Çocuk yapmayı düşünürler. [Ortak gelecek]

[Emre ilk olarak sanki sorun yaşayan kuzeniymiş gibi gösterdi ve ardından bununla da kalmayıp alkol ve abartılı alışverişlerinin boyutunu minimize etti. Sorunun kendisinde olduğunu itiraf etseydi anında müdürünün gözünden düşecek ve belki de sonraki günlerde yaptığı ilk hatada kendini kapı önünde bulacaktı. Diğer yandan da içten gelen ve samimi bir yardım istediğini ortaya koydu ve sonraki sorulara gerçekte olduğu gibi cevaplar verdi. Müdürü konuşmanın başında aldığı ilk cevaptan kuşkulanıp Emre’nin üzerine gidebilirdi ancak bunu yapmadı; bunun yerine çözüm odaklı sorular sorarak “değişime, umuda ve güzel bir geleceğe” dikkat çekti ve yaklaşık 10 dakikalık sohbeti bu çerçevede tuttu]

Çözüm odaklı yaklaşıma göre önemli olan, terapistin sorularıyla danışanda “aydınlanma” sağlamasıdır. Sonuçta danışan bazı kritik bilgileri sakladığını ya da yalan söylediğini kendi biliyor. Değişim yolunda alacağı kararlar ve yapacağı seçimler için Onun kafasının aydınlanması yeterlidir; ille de terapistle her bilgiyi, detayı paylaşmasına gerek yoktur.

 # Newton’un üçüncü yasası: Her kuvvete karşılık, her zaman eşit ve tersi bir tepki kuvveti vardır.