Çözüm odaklı kısa terapi/koçlukta amaç, terapi-koçluk “araçlarını” kullanarak danışanın önkabullerini-varsayımlarını linguistik olarak bir süreliğine durdurup, dikkatini odaklandığı-takıldığı yerden çıkartmak ve ardından bu oluşan yeni durumu bir bütün olarak yeniden çerçevelemektir. Böylelikle terapist/koç, danışanın kendini yeniden sevmesini ve değerli görmesini sağlayıp sahip olduğu güçlü yanları ve kaynakları kullanarak değişimi başlatmasına yardımcı olur.

Çözüm odaklı sorular

  1. Çözüm odaklı kısa terapinin/koçluğun temelini sorular oluşturur. Terapist/Koç sorularla şunları ortaya çıkarmaya çalışır; danışan nereye gitmek istiyor, nasıl ve ne zaman gitmek istiyor, ihtiyaçları ve değerleri neler ve onu bu hedeflerine ulaştıracak güçlü yanları ve kaynakları neler?
  2. Çözüm odaklı sorular geçmiş değil gelecek içerikli, umut ve iyimserlik barındıran sorulardır.
  3. Sorular sıklıkla “olmuş-bitmiş” (presuppositional questions) biçiminde kurgulanır; sanki değişim olmuş bitmiş ve danışan geriye dönüp bakıyor ve bunu nasıl yaptığını anlatıyor.
  4. Bazen danışandan belli sayıda cevap istenir. (örnek. “kendinizde en beğendiğiniz-takdir ettiğiniz 10 tane özelliğinizi söyler misiniz?”)
  5. Çözüm odaklı kısa terapi/koçlukta en sık kullanılan sorular “Başka”, “Yerine”, “Sonra”, “Diyelim ki”, “Farklı”, “Fark etmek” ve “Yeni” ile başlayan veya bu kelimeleri içeren sorulardır.

Danışanın verdiği cevabın arkasından “Başka” sorusu en az 5 kez sorulmalıdır. Ancak her seferinde danışan yeni şeyler söylüyorsa “başka” sorusu 15-20 kez de sorulabilir. Danışanın ilk birkaç cevabı aslında aklında hazır olan cevaplardır. Çok önemli detayları beş ya da altıncı “başka” sorusunda yakalayabilirsiniz.

Danışanın söylediği her negatif hedef mutlaka pozitife dönüştürülmelidir. Bir sorunun “yok olması” yani “yokluk” hedef değildir; ancak “var” olan bir şey hedef olabilir. Bunun içinde “Onun yerine ne gelsin?” sorusu yöneltilir. Bir davranışı durdurmak da hedef olamaz. “Onu durdurup yerine ne yapacaksın?” sorusu yöneltilir.

  1. ”Soru ve cevabı ekolojik olarak bir bütündür. Ne sorduğunu aldığın cevaptan öğrenirsin. Cevabını alana kadar ne sorduğunu sen de bilemezsin”(Steve de Shazer). Terapist/koç beklediği cevabı almadığında ya da danışan yöneltilen soruya ilgisiz gibi görünen bir cevap verdiğinde bu ilke hemen akla gelmelidir. Danışan soruyu farklı anlamışsa bu demektir ki terapistin/koçun sorusu, danışanın anladığı gibi sorulmuştur. Öyleyse terapist/koç sorusunu değiştirip yeniden sormalıdır.
  2. Almak, kazanmak, yakalamak, elde etmek, ulaşmak, hedeflemek, istemek, arzulamak, hazır olmak, ısrarcı olmak, değişmek, değiştirmek, gerçekleştirmek, fark etmek, gözlemlemek fiillerinden oluşan soru cümleleri danışanı “güçlendiren-yetkin kılan” (empower) mesajlar verir.
  3. Seansın her aşamasında “sistemik bakış” soruları sorulur. Çünkü biz içinde bulunduğumuz her durumda, büyük ya da küçük, bir sistemin parçasıyız (evdeyken aile sistemi, işteyken iş arkadaşlarından oluşan sistem… gibi)

İstisnalar (exceptions)

Hiçbir sorun sürekli-her daim olmaz; mutlaka hafiflediği ya da tamamen geçtiği zamanlar vardır. Buna istisnalar denir. Terapist/koç istisnaları bulur, ardında da danışanın sorunu uzaklaştırmayı ya da hafifletmeyi nasıl başardığını detaylı şekilde sorgular. Böylece danışanın sorunu yaşadığı durum ile sorun yaşamadığı ya da daha hafif yaşadığı durum arasındaki farkı belirginleştirir. “Başka” sorularıyla terapist/koç olabildiğince çok istisna bulmaya çalışır.

Fragmanlar (instances)

Danışanlar arzuladıkları ya da hedefledikleri durumları aslında arada kısa süreli de olsa yaşıyordur. Terapist/koç bunları bulup ardından bunu (anları-durumları) nasıl yapabildiğini öğrenmeye çalışır. Burada da olabildiğince fazla fragman bulmak gerekir.

Mucize sorusu ve türevleri

Bu soruda amaç danışanı sorunun tamamen ortadan kalktığı bir zamana götürüp neleri değiştireceğini konuşmaktır. Diğer bir değişle danışana linguistik ya da günümüze uyarlarsak sanal bir yolculuk yaptırıp sorunlardan kurtulduğu ve hedeflerini elde ettiği durumu seansta anlatması istenir; canlandırma, hayal ettirme sorusudur.

Mucize sorunun terapiye katkılarını şöyle sıralayabiliriz.

  1. Danışanın verdiği cevaplar danışan için bilinmedik ya da yeni şeyler değildir aslında. Yani önceden yaptığı, denediği, aklından geçirdiği veya başkalarında gözlemlediği şeylerdir (“Tadını bilmediğimiz bir şeye aşermeyiz”). Sonuç olarak danışanın çözüm noktasında yol aldığını gösterir.
  2. Danışana isterse her şeyi bir anda değiştirebileceği mesajını verir.
  3. Zihnimiz karşımıza çıkan her bir durumu/kişiyi/olayı “dost mu, düşman mı?” diye değerlendirir. Sonuçta çoğu kez yaptığı şey “önkabuller-varsayımlar” üretmektir. Bu önkabuller de günlük hayatımızı yönetir. Mucize sorusu bir an için bu otomatik olarak çalışan önkabulleri durdurup serbestçe düşünmemizi sağlamaya yarar. Kendimizi ve olayları bir başka gözle görmemizi ve yorumlamamızı sağlar.

Derecelendirme

Derecelendirme sorusu en sık mucize sorusu ve türevlerinin ardından sorulur. Danışanın sorunların bittiği ve hedeflerini elde ettiği güne 10 üzerinden 10 puan verilir ve danışandan şimdiki durumuna 1-10 arası bir puan vermesi istenir. Genelde 1 puan için açıklama yapılmaz.

Derecelendirme bir ölçme-değerlendirme aracı değildi. Tüm amacı sonradan gelecek sorulara zemin hazırlamaktır. Danışan kaç puan verirse versin terapist/koç bunu kabul eder ve ardından “bu puanı nasıl elde ettin? Neler yaptın da kendine bu puanı verdin?” sorularını yöneltir. Böylece istisnalar ve fragmanlar yakalar. Ümit veren bir araçtır çünkü danışanın yola çıktığının göstergesidir ve bir sonraki adımı danışanın belirlemesine imkan verir. Bunun için danışana “Kendinize 3 puan vermiştiniz. Diyelim ki bunu 4 puana çıkardınız. Neler yaptınız da bu 4 puana çıktı?” sorusu yöneltilir.

Danışanın bir konudaki kararlılığı, inancı veya güveni de derecelendirilebilir. Daima “pozitif” ifadeler kullanılır. Örnek. “Sahip olmak istediğiniz özgüven durumuna 10 üzerinden 10 desek şimdiki özgüven düzeyinize kaç puan verirsiniz?”.

İltifatlar

Çözüm odaklı kısa terapi/koçlukta terapist-koç danışanın başarılarına, üstesinden gelme becerilerine ve güçlü yanlarına doğrudan ve dolaylı iltifatlarda bulunur. İltifatlar mutlaka gerçekçi nedenlere dayanmalıdır. Öncelikle tercih edilen danışanın kendine iltifat etmesini sağlamaktır.

Sorunları çok yoğun şekilde yaşadığı dönemler de dahi danışanlar pek çok şeyin üstesinden geliyor ve pek çok şeyi yönetiyorlar. Seanslarda mutlaka danışanın yönettiği, üstesinden geldiği şeyler sorgulanmalıdır. Danışanın aile ve çalışma hayatı ve buralarda üstlendiği ve yerine getirdiği sorumluluklar detaylıca sorulur. Böylelikle danışanın kendine iltifat etmesi sağlanır.

Özet yapma, çerçeveleme, yeniden çerçeveleme

Bunlar bizim günlük hayatta hiç farkında olmadan kullandığımız çok önemli araçlardır. “Ağzından çıkanı kulağın duysun” atasözü de tam bunu anlatır aslında. Özet yapmak danışanın söylediklerine bir anlamda “eko” yapmaktır diyebiliriz.

Çerçeveleme (framing) tek bir cümle ile özetin özetini yapmak gibi tarif edilebilir. Danışanın anlattığı durum ya da olaydan çıkardığı sonuçtur ve bunu terapist/koç danışana söyler.

Yeniden çerçeveleme ise danışanın yaşadığı sorundan çıkarımlarını-yargılarını bir başka-farklı açıdan gösterecek tek cümlelik saptamalardır. Bu terapist/koçun kanaati değildir, danışanın söylediklerinden terapist/koçun yakaladığıdır. Danışan “evet” diyorsa yeniden çerçeveleme başarılı olmuş demektir. Yeniden çerçeveleme daima umut, iyimserlik, kolaylık, gelecek ve değişim içermelidir.

Ödev

Çözüm odaklı yardımda “davranışsal” bir ödev vermez. Ancak danışan talep ederse danışanın belirlediği somut bir ödev verilebilir. Diğer yandan terapist/koç “gözlem yapma” ödevi verir.