Sorununu paylaşan kimseye Çözüm odaklı çerçeve çizmek

İnsanlar dertlerini paylaşırken farkında olmadan detaylara dalar, asıl konudan başka yerlere kayıp gider, konudan konuya atlarlar; bu hemen herkesin çok sık yapageldiği bir durumdur. Eğer sohbet yalnızca sorunların ve dertlerin bir paylaşımı amacını taşıyorsa karşınızdaki kimseyi, her ne kadar anlatırken dağılsa da, sabırla dinlemek elbette ona “bu hayatta yalnız olmadığını” hissettirir. Ancak sohbetteki asıl amaç sorunlara çözümler bulmaksa, yani bu bir “yardım” görüşmesiyse, detaylarda boğulmak ve konuyu dağıtmak yardım alan” ve “yardım eden”i amaçtan uzaklaştırır ve konuşmanın sonunda bir yere varılamamış olur. Sadece bir dinleyici olup sorun yaşayan kimsenin yanında durmak, arada teselli edici sözler söylemek ya da akıl vermek çözüme katkı sunmaz. Çünkü bir “sorun çözme görüşmesinin “verimi yapılan konuşmanın yardım alan kimsenin arzuladığı çözüme (hedefe) ulaşmasına vereceği katkı ile ölçülür. Verimlilikteki çok önemli bir parametre de “zaman” dır; yani yaptığınız “yardım görüşmesi”nin belli (belirlenmiş) bir “süre” içerisinde yardım alan kimseyi bir yerden bir başka yere götürmesi (zihinsel-düşünsel dönüşümü, farkındalığı sağlaması) gerekir.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için yazıma çözüm odaklı psikoterapi ve koçluk penceresinden devam etmek istiyorum. Ancak yardım eden ve yardım alan diyaloğunun olduğu her durum için bu yazdıklarım geçerlidir.

Psikoterapi ve Koçluk görüşmelerinde seansın başında belirlenmiş 45-60 dakikalık bir süre vardır. Bu süreyi danışan için en faydalı (verimli) şekilde kullanmak terapistin görevidir; diğer bir deyişle danışan terapisti “yetkilendirmiştir”. Seansın hemen ilk başında terapistin danışana sorduğu hedef-amaç sorusu danışanın, terapisti ne ile yetkilendirdiğinin “çerçeve”sini belirler. Terapistin görevi seans boyunca danışanın bu hedefini konuşmak ve yetkisini bu yönde kullanmaktır. Sözünü kesmek de bu yetkinin  önemli bir parçasıdır.

Diyelim ki danışan konuyu dağıtmaya, başka başka yerlere gitmeye ya da faydası olmayacak detaylara girmeye başladı. Böylesi bir durumda terapist danışanın sözünü kesmek için ne kadar beklemeli? Diyelim ki terapist müdahale etmeden uzun bir bekleyiş ve dinlemeden sonra danışanın sözünü kesti ve görüşmenin hedefini hatırlattı. Bu gecikmenin danışana yaşatacaklarını şuna benzetebiliriz; evinize özel aracınızla dönerken dönüş yapmanız gereken kavşağı dalgınlıkla kaçırıp kilometrelerce gittikten sonra uygun bir geri dönüş yolu bulup dönmek gibi. Terapistin bu gecikmiş müdahalesi danışanda kesinlikle düş kırıklığı ve öfke yaratacaktır. Dolayısıyla erkenden sözünü kesip soru sormak çok önemlidir. Bu, terapistin kendisi için değil, danışana katkı vermek için yaptığı bir müdahaledir. Şimdi çözüm odaklı terapi seansından çok kısa bir alıntı paylaşacağım.

Terapist: Kendinizi tanıtır mısınız? Size nasıl yardım edebilirim? Bu görüşmemizden neler almak istiyorsunuz, size neler kazandırsın?

Danışan kısaca kendini tanıttı; 33 yaşında, dört yıllık evli, çocukları yok, özel bir şirkette operasyon sorumlusu olarak çalışıyor. Ardından hızlıca sorununu paylaşmaya başladı.

Danışan: Karım çok havalandı ve beni sürekli küçümsüyor. Üstelik son zamanlarda bunu başkalarının yanında da yapıyor… Karımı kız kardeşi dolduruyor… Evi iki gün önce terk ettim ve boşanmayı düşünüyorum… Aslında biliyor musunuz bizim sorunumuz beş yıl evvel başladı. O zaman eşimle henüz evli değildik, flört ediyorduk. Benim karım başkalarının etkisinde çok kalan biridir. Neyse… O zaman eşimin kız kardeşi üniversiteden yeni mezun olmuştu ve yaptığı iş başvurularına geri dönen yoktu, morali çok bozuluyordu. Sonra kızın şansı birden döndü ve iyi bir şirkette işe girdi. Ardından da çok hızlı yükseldi. Tabii egosu da çok şişti ve karımı etkilemeye başladı. Ben bir de baktım ki işim, kazancım, hobilerim ufaktan ufaktan eleştiriliyor, küçümseniyor. İlk başta tepki göstermedim ama sonra ben de onların zayıflıklarını yüzlerine vurmaya başladım… Aslında size onların çocukluğunu da anlatmam lazım. Bir defa eşimin kız kardeşi çok şımartılarak yetiştirilmiş, çok kaprisli biridir. Karım da evin sürekli ders çalışan, baskı ile büyütülmüş ilk çocuğu.

Terapist: İzin verirseniz araya girmek istiyorum. Bu ilk görüşmemizin size somut olarak nasıl bir faydası dokunsun istiyorsunuz? Bu detayları girmek ve anlatmak size ne kazandırsın istiyorsunuz?

[Sözünü kesmek: Danışanlar sorunu anlatırken çoğu kez kronolojik sıraya dikkat etmez, dağınık bir şekilde ve de kendi bulduğu neden-sonuç ilişkisi üzerinden anlatır. Terapistin erkenden danışanın sözünü kesip onun geliş “hedefini-amacını” öğrenmesi gerekir]

Danışan: Siz benim yaşadığım her şeyi bilin istiyorum; varsa benim bir yanlışım yüzüme  söyleyin.

Terapist: Diyelim ki yalnışlarınızı buldum ve size söyledim, belki de hiç bir yalnış bulamadım. Benim bunu yapmam size ne kazandırsın istiyorsunuz? En nihayetinde nereye varmayı istiyorsunuz?

Danışan: Vicdanım rahatlasın, ben de yoluma bakayım, kimseye haksızlık etmemiş olayım istiyorum.

[Hedef belirlemek ve çerçeve çizmek: Danışan somut bir hedef belirlediğinde bu aynı zamanda terapiste çizdiği bir çerçeve olur. Yani terapiste, görüşmeyi bu hedef-amaç çerçevesinde tutma yetkisi vermiş olur. Terapist de bu doğrultuda danışanı dinlemeye devam eder, sorular sorar ve gerek gördüğü yerde danışanın sözünü keser ve açıklama ister]

Çözüm adına yardım almak için size gelip hızlıca sorununu anlatmaya koyulan kimsenin sözünü erkenden nazikçe kesin ve ondan görüşmenin hedefini ve çerçevesini belirlemesini isteyin. Yoksa diğer türlü, ruhsal enerjiniz bir fayda sağlamadan ziyan olur ve zaman kaybı yaşarsınız. Buradaki müdahaleniz saygısızlık değil bilakis karşınızdakinin zamanına saygı duymaktır, kıymet vermektir. Çünkü siz yardım alan kimsenin size verdiği yetkiyi onun faydasına kullandınız.

*Çözüm odaklı terapi ve çözüm odaklı koçlukta hedef oluşturmak ile ilgili diğer yazılarıma aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

Duyguları hiç konuşmasak mı?

Psikoterapide “Direnç” var mıdır?