Psikoterapi/Koçluk seanslarında hangi duyguları konuşalım ve hangilerinden uzak duralım?

Psikiyatri hekimliği yaptığım 22 yıl boyunca odamdaki masanın ya da sehpanın üzerinde her zaman bir kağıt mendil kutusu olurdu ve ağlayan hastalarım oradan kağıt mendil alır, kullanırlardı. O mendil kutusu orada durduğundan mıdır bilinmez hemen her hastam da mutlaka seansın bir yerinde ağlardı. Bazen de bu ağlama tüm seans boyunca sürerdi. Hekimliği bırakıp Çözüm Odaklı Kısa Terapi ve Çözüm Odaklı Koçluk öğrenmeye başladığımda ilk şaşırdığım şey terapistin/koçun duyguları konuşmaktan kaçınması ve terapi odasında kağıt mendil kutusunun olmamasıydı. Açıkçası ilk başta bu durum bana biraz duygusuzca ve soğuk geldi. Ancak bu ekolü öğrenip uyguladıkça hiç de öyle olmadığını anladım. Bunu günlük hayattan bir örnek ile kısaca açıklamak istiyorum.

Tülin çok yakın arkadaşı Seval’i sabahın erken bir vaktinde aradı. Konu her zaman olduğu gibi, artık 23 yaşına da basmış oğluydu. Tülin’in uzun yıllar çocuğu olamamış ve defalarca tüp bebek tedavilerinden sonra ancak 41 yaşında anne olabilmişti. Bu yüzden olsa gerek etraftan “sen bu çocuğunu çok şımartıyorsun, bundan ikinizde çok zarar göreceksiniz” uyarılarına hiç aldırmadan oğlunun her istediğini yapmayı sürdürdü. Karı koca emeklilerdi ve tüm birikimlerini harcayarak oğlunu İstanbul’da 4 yıldır özel bir üniversitede okutuyordu. Dün oğlu telefonda “Ben okulu bırakacağım” deyince şok olmuş ve sabaha kadar uyuyamamıştı. Seval telefonu açar açmaz Tülin bir yandan da ağlayarak bu haberi anlatmaya başladı. Konuşmayı birkaç dakika dinleyip konuyu kavradıktan sonra Seval Tülin’e “Tülincim senin benimle bu konuşmada hedefin nedir?” sorusunu yöneltti. Yıllardır kankisi olan arkadaşından ilk kez böyle bir soru işitmişti ve afalladı: “Canım arkadaşım nasıl yani! Ben seninle dertleşmek, halimi anlatmak ve senin fikirlerini dinlemek istiyorum?” dedi. Seval bir kez daha “Bu konuşmanızın sonunda eline ne geçsin istiyorsun Tülincim? Bu konuşma sana neler kazandırsın?” diye sordu. İkinci kez şaşkınlık yaşayan Tülin önce ağlamayı kesti, zihnini şöyle bir toparladı ve ardından “Ben çocuğuma [hayır olmaz, yapamazsın] diyebilmek istiyorum. Yani kararlı durmak istiyorum” dedi. Ardından Seval’den “Diyelim ki oğluna hayır diyebiliyorsun artık ve kararlı da duruyorsun. Bu sende, senin hayatında ve oğlunda neleri değiştirecek?” sorusu geldi. “Hıııım… Ben de ve onda neler değişecek, öyle mi?… Her şey değişecek Sevalcim, hem de her şey…”. Sonraki 17 dakika boyunca iki arkadaş, Tülin kendinde neleri değiştirirse bunun kendi hayatına, eşine ve çocuğuna neler katacağını konuştular; üstelik pür dikkat bir şekilde. Seval’in Tülin’e son sorusu şu oldu: “Tülincim diyelim ki bu telefon konuşması bitti ve sende değişim başladı. Bunu ilk nereden anlarsın?. Tülin “İlk nereden mi anlarım! Hıımmm. Ses tonumdan anlarım:  Oğlumla konuşurken ses tonum daha güçlü ve sert olur” dedi. İki arkadaş 8 dakika daha konuştuktan sonra konuşmayı bitirdiler.

Yaşadığı sorunlar nedeniyle bizden yardım isteyen bir kimsenin hissettiği üzüntü, öfke, kırgınlık, mutsuzluk gibi duygularını elbette anlamayı çalışmalı ve tabiî ki de saygı göstermeliyiz. Aynı zamanda da ona her zaman bir umudun olduğunu, çözüme varabileceğini ve üstelik de pek çok seçenekler yaratabileceğini görmesinde yardım etmeliyiz. Bunu da en etkin ve en çabucak biçimde yapmalıyız. Nasıl mı? Danışanın negatif duygularını (ağlama, üzüntü, öfke, utanç, değersizlik, sıkıntı…) bir an önce uzaklaştırarak:

  1. Negatif duyguları konuşmak seansta “dağınıklık” yaratır. Bu duyguları uzaklaştırınca görüşmedeki muhtemel dağınıklık çok kolay bir biçimde “yapılandırılmış” olur. Böylece konuşma gerçekçi, faydalı ve çözüme götüren bir zemine oturur.
  2. Zaman (ve para) hepimiz için çok kıymetli; danışan için de terapist içinde. Negatif duyguları konuşmak zaman kaybettirir ve üstelik çözüme pek bir katkı da vermez.
  3. Negatif duygular yaşayan biri karşısındakini duyamaz, duysa da söylediklerini yeterince düşünüp analiz edemez. Oysa çözüm seçenekleri yaratabilmek için acilen ihtiyaç duyulan şey berrak bir zihindir.

Peki neye izin var; hangi duyguları konuşalım ve soralım? Çözüm odaklı terapist / çözüm odaklı koç danışana, hedeflerine ulaştığında, hangi pozitif duyguları (huzur, mutluk, başarı, tatmin, özgüven, sevilme…) yaşayacağını sorar ve bunları uzun uzun konuşur. Bu konuşma danışanda değişime yönelik motivasyonu arttıracak ve hızlandıracaktır.