Psikiyatri Uzmanı ve Psikanalitik Yönelimli Psikoterapist olarak çalıştığım 22 yıl boyunca bana başvuran danışanlarımın sorunlarına (semptomlarına) odaklandım. Sorunların kaynağına inip, bunları bulmaya çabaladım. Nedenleri sorguladım, eksikleri ve hataları ortaya çıkarmaya çalıştım. Diğer bir deyişle danışanların “yapamadıklarını” ve “üstesinden gelemediklerini” bulma arayışıydı bu. Böylelikle, bir tamirci usta gibi, danışanların problemlerini nasıl çözebileceklerine dair görüşlerimi, bir yol haritası şeklinde danışanlara sunacaktım. Benim öğrendiğim tıbbi model ve psikanalitik psikoterapi ekolü bunu yapmamı söylüyordu. Çünkü danışan için doğru ve faydalı olan buydu. Öyle ya, hekim ve psikoterapist olan bendim ve çözümü ben görmeliydim, ben bulmalıydım…

Çözüm Odaklı Kısa Terapiyi Mayıs 2021’de ilk kez tanıdım ve öğrenmeye başladım. Bunun hemen öncesinde Marilee Adams’ın “Change Your Questions Change Your Life” kitabını okumuş ve çok etkilenmiştim (bu kitabın Türkçe çevirisi-baskısı mevcut; “Sorularınız Değişirse Hayatınız Değişir”) Öyle ki ardından aktif olarak psikiyatri hekimliğini yapmayı bıraktım. Yalnızca Koçluk yapıyorum. Çözüm odaklı koçlukta insanların eksiklerine ve yapamadıklarına değil; yapabildiklerine ve üstesinden gelebildiklerine bakıyorum. Onların pozitif yanlarının, sorularla ortaya çıkarmasına yardım ediyorum: “Nereye bakarsak o büyür”.

“Çözüm Odaklı Kısa Terapinin / Çözüm Odaklı Koçluğun başarı oranı nedir?” sorusu aklınıza gelebilir. Açıkçası elimde buna dair istatistiksel bir bilgi yok. Psikoterapide “başarı” psikoterapi yöntemlerine ne mi ait, bunun uygulayıcısı olan terapiste mi ait ya da danışana mı ait? Bu soruların mutlak bir cevabı yok. Çözüm odaklı yaklaşımda beni en çok etkileyen ve de onu benimsememe yol açan noktaları, belki de bu yaklaşımı özetleyerek anlatabilirim.

Biz insanlar, ihtiyacımız olan manevi ve maddi şeyleri birbirimizden alıyoruz. Mutluluk ve doyum ya da tersi mutsuzluk ve doyumsuzluk da bu “alma-alamama” noktasında başlıyor. Burada bizim aklımızı “zehirleyen” sorular  “neden”, “niçin” ve “niye” ile başlayan sorular. Bu sorular suçlu-kabahatlı  arayan sorular; sonuçta bizi ” haksızlığa uğradım” düşüncesi ve öfke duygusuna götürüyor. Böylece hem zihnimiz hem de yaşadığımız ilişkiler (bu bir insanla da olabilir, bir eşya ile de) zehirleniyor. Oysa “ben ne istiyorum?”, “ben ne almak istiyorum?”, “ben ne olsun istiyorum?” ve “O ne istiyor?”, “O ne almak istiyor?”, “O ne olsun istiyor?” biçiminde soruları kendimize ve “Ona” sorduğumuzda dinleme, anlama, anlayış gösterme, sabretme, affetme ve iletişimde kalabilme ihtimali doğuyor… Çözüm odaklı olmak kolay aslında, yeter ki sorularımızı değiştirelim; “Ne istiyorum?”, “Sorun gitsin, yerine ne gelsin istiyorum?”, “Diyelim ki istediklerim oldu, aldım, gerçekleşti. Bu bende ve hayatımda neleri değiştirecek?” ve “İlk küçük adım ne olsun?” sorularını daha sık kullanmak yeterli. Daima küçük bir adımla başlamak lazım… 🌿